Saç kurutma makinesinin sesinden rahatsızım. Parfümünüz dünyanın en güzel kokusu değil. Yürürken de şehirleri devirmiyorsunuz. Kendinizi göstermeye çalışmanızdan rahatsızım. Aynıyız, farkında değilsiniz ama ben anlatacağım.Benzetilmek üzere dünyaya geldik ve bizi bir güzel benzetecek bizim gibiler. Başarılı olacaklar ve sonunda biz onlara benzeyeceğiz. Karakterimizin ağzına sıçacaklar, aynı şeyleri yapmazsak ötekileştirileceğiz. Yaşadığımız çağ dönüştürüyor bizi farkında mısınız? Kemikleri kırılıyor hislerin. Ruhumuz çatlıyor çatır çatır ama sesini duymuyoruz. Duymuyorsunuz. Ben farkındayım, midem bulanıyor her gün. Kusmak istiyorum. Tüketim lunaparkında her gün başka bir oyuncağa binmekten rahatsızım. Etrafa gülümsemekten rahatsızım. Başarı diktasından rahatsızım. Eğlenmek zorunda olmaktan rahatsızım. Hayatıyla bir “etki” oluşturamayan insanların ontolojik kaygılarını izole etmek için bulduğu günü birlik “anlık” tepkilerden rahatsızım. Benim gibi düşünen biri daha var Karamsar ama ger
Düşlerimiz, sadece bize ait olan, bazen kendimizden bile sakladığımız iyi günler atlası. Her gece düşlerle uyuyup her sabah aynı günlere uyanmak belki de. Ancak yaşadığımız çağ ile birlikte düşlerimizin de biçim değiştirdiği bir gerçek. Televizyon dizileri, evlilik programları, popüler edebiyat ve sosyal medyayla birlikte her şeye yetişme ve her şeyi gösterme kültürünün giderek artması düşlerimizi birazcık amiyane tabirle baltalanıyor sanırım. Bu durum tabi ki bu çağda hortlamadı! Geçmişi uzun. Adı da Viktoryen Etik. Bu nedenle iyimserlikle gerçekliği bulamayacağımız gerçeğinden yola çıkıp kötümser diyebileceğimiz bir bakış açısıyla özgürleşim alanlarımızın daralmasından bahsetmek iyi olacak. İnsanın doğal yanlarını bastırıp, kendini işine vererek yükselmesini vurgulayan 19’uncu yüzyıl İngiltere’sinde başlayan Viktoryen Etik , aslında Adorno’nun “Aydınlanmanın ilk insanı Odysseus’un kendisidir’’ sözünden de anlaşılacağı üzere, uygarlığın binlerce yıllık seyrinin ürünüdür. Vikt